20080122

Polisin Vurduğu Yerde Gül Biter

Orta ikinci sınıftaydım. Haftalık harçlığımı hafta sonuna kadar saklamış, sonra da tamamını bir ataricide iki jetona yatırmıştım. O zamanlar atarinin üzerine jeton dizmek modaydı. Haznenin hemen yanına dizilen jetonlar sırada bekleyenlere, "Daha benim oyunum sürecek, aradan oyuna girme" mesajı verirdi. Oyun makineleri aynı ekranda iki kişinin oynayabileceği şekilde tasarlanmıştı. Oynayanın son canı kaldığında başlayacağı oyundan bir canını feda edebilen girer o sırada oynayanın son kalan canını feda ettiğiyle bitirir ve oyuna yalnız devam ederdi. İlk jetonun sonlarına doğru heveslenenleri görünce ben de avucumda tuttuğum diğer jetonu koydum haznenin yanına.

Birden içeride bir kaynaşma oldu. Bağrışmalar derken anladık ki polis basmış atariciyi. Aslında, polis ataricileri sadece okulun açık olduğu saatlerde basardı. İçerideki çocukları, "Gidin derslerinize girin! Bir dahakine babanıza söylerim" diye korkuturdu. Hafta içi atariciye o yüzden gitmezdim. Oysa mahalledeki çocukların yarısı polis baskınına bir kaç kere uğramıştı. Bu benim ilk baskınım oluyordu.

Daha önceki baskınlardan tecrübeli çocuklarla beraber duvarın dibinde sıraya geçtim. Diğer çocuklar rahattı, bir şey olmayacağını biliyorlardı. Ben de onlara uyup rahat davranmaya çalıştım. Polis atariciyi paylıyordu ki, gözlerimizi kaçırdık. Ne olduysa o zaman oldu işte. Gözüm oyunlardan birine takılıverdi. Bu baskın faslı bitince o oyunu oynamak güzel olacaktı. O arada eski oyunumu düşündüm, acaba son canım hala bitmemiş olabilir miydi? O da ne! Kimse yaklaşmasın diye haznenin yanına koyduğum jetonu orada unutmuşum. Haftalığımın yarısı baskın heyecanında koyduğum yerde unutmuştum. Beni asıl paniklettiren şey, daha önce kardeşimin aynı yerden çalınan jetonuydu sanırım. Bir an kendime hakim olamayıp atariye doğru hareketlendim. Baskında olduğumuzu hatırlamama kadar geçen süre o jetonu unuttuğum yerden almak için az, polisin dikkatini çekmeye yetecek kadar çoktu.
— Gel lan!
— Buyur abi?
— Baban biliyor mu atariciye geldiğini?

Babam atariciye geldiğimi bilmiyordu tabii, bir şey diyemedim. Yalan söylemeyecek kadar gururlu bir çocuktum. Diğer yandan, doğruyu söyleyemeyecek kadar da korkuyordum... Ben ne diyeceğimi bilemez halde ıkınırken polis abi, tokadı yapıştırdı; kolumdan tuttuğu gibi de atariciden dışarı attı. Harçlık falan hikaye olmuştu; ağlaya ağlaya apartmanın arkasına gittim.
O tokadı unutamadım bir türlü. O tokat benim Işıklar Askeri Lisesi'ne giriş biletlerimden biri olmuştur. Bir kaç hafta sonra askeri lise ilanlarını görüp, çıkan dedikodulardan da askerlerin polis dokunulmazlığı olduğunu öğrenince karar verdim asker olmaya. Yolda görsem elini öperim; uzun ömürlü olsun, yaşlı ve tonton bir amca olmuştur o polis. Ben ortaokuldayken bile pek genç sayılmazdı zaten. Ben de, o zamanlar şimdiki herif değildim ya! Çocuk aklımla kararımı verdim; asker olup intikamımı alacaktım... Yeminimi ettim, yeminimi gerçekleştirmek için çalışmaya başladım. Tabii, askeri liseye girdikten kısa bir süre sonra intikamdan vazgeçtim. Artık Türk Silahlı Kuvvetlerinin şanlı üniformasını taşıyordum; ona uygun davranmam gerekirdi. Polisi değil, intikamımı unuttum. Yıllar geçti, ordudan da ayrıldım. Orduyu unuttum, orduya neden girdiğimi unutamadım.

Polis beni bir kere dövdü, bir daha unutamadım. Biz polisi, kendi adıyla hatırlamıyoruz; üniformasıyla hatırlıyoruz. o üniformanın içine de onun bize davranışlarını sığdırıyoruz. Ben polisi gördüğümde kendimi güvende hissetmek istiyorum. Oysa İstiklal'e tinercilerden, yankesicilerden çekindiğim için çıkamadığım bir ülkede polisi gördüğümde neden korktuğumu düşünüp duruyorum.

Polisin vurduğu yerde gül bitti. Evet, güzel bir hayatım var, şikayetçi değilim.Ama o gül orada yine de biterdi; olan benim kafamdaki polise oldu.

Büyüklerin vurduğu yerde güller biter mi?

Gül vurunca mı biter? Gülümseyince mi?
Yoksa ikisinde de bir şekilde güller bitiyor mu?

Hiç yorum yok: